Yeni yıl dönümü döngüsü geldi bu gün, hafızama kazınan…

Sürüden ayrılmış bir kuş gibi rotasız uçmak. Hep karamsarlıkla başlayan akşamlar ve yaşadığı hayatın ne kadar manasız olduğunu kestiremeden nefes alıp vermek… Şu an geçen zamanın farkını beni bekleyen gelecek zamandan kim ayırabilir? hep aynı anlamsız melankoli, ezberlenmiş şarkılar, birkaç film karesi, birkaç çürümüş aforizma… Ertelenen uyku uğursuz günleri birbirine bağlayan bir zincir gibi ve pas tutmuş gacırtılı seslerle uyutur elbet beni de göz kapaklarımın düştüğü saatlerde. Beklerim… Yorgun düşmüş beyinlerde koşuşturan onlarca düşünce artık takatsiz kalıp durup pes eder ya, kaybolduğunu anlayan bir çocuk gibi. Ve tekrar tekrar aynı pencere üstünde gezinip dışarıya çıkamayan minik bir sinek gibi kâbuslar içinde uykumdan uyanırım, kafkaya nispet. Neyi nasıl yapacağımı yine bilemem. Ne, nereye kadar anlatılabilir? Ne, ne kadar anlaşılabilir? Sessizliğimin sebebi başka ne olabilir? Çekimserliğimin sebebi başka ne olabilir? Uzaklaşan ve gittikçe kendi içinde kaybolan, bedeniyle ruhu arasında kalmış (zavallı?) biriyim… Beslediği salyangozunu ertesi gün bulamayınca ufak bir üzüntü hissedip, bir de orman ya da çayır çimen gibi davranmak bana göre değil. Sahte, yaldızlı sözcüklere yüz vermeyişim hep bu yüzden. hep bu yüzden mekanım sakin, şeffaf bir yurt arama çabası. Susmak. Susmak. Susmak bir yolun ortasında yapayalnız kalmak belki, soğuktan mosmor kesilmek ve o dipsiz kuyuya düşmek defalarca…
Her gün mırıldandığım şarkıdan hatırda kalan ne olacak yarın? Sahte bir oyunun tekrarında çürümüş ruhları temizlemeye; parıldayan güneş, pırıltılı okyanuslar, mavi gökyüzü yeter mi? Bir de onca kelimeyle yazılan şiirler var aşağıda ki gibi adı şanı belli olmayan cemlerinden kanasın diyen…

“Kaçıyor musun aşktan hala koşup insandan insana hayatı bırakıp tabağında, boş ver mi diyorsun kanasın için acıyor mu hiç bazı bazı cesur musun gözünü kapadığında sımsıkılarımı kırpıyor musun boş ver mi diyorsun kanasın biliyorum artık çok zor çok kuracak yeni bir hikâyem yok. Yine de uğraşıyorum rastgele bu eskimiş kelimelerle yavaşlıyor ama durmuyor dünya, zaman kimseden değilken yana gitmiş herkes evleriniz bomboş boş ver mi diyorsun kanasın. Batmadık ama su alıyoruz hala hissetmeden basıp toprağa, tuz basmadan yaralarıma boş ver mi diyorsun kanasın. alt üst olmuş coğrafyanda cebinde bozuk paralarınla kendi mezarına selam durup boş ver mi diyorsun kanasın.”

Hayalimi yaşayacak olan kırmızı babetli kızı bulmaya gidiyorum… Karanlık sokaklardan geçeceğimi bilsem dahi, aydınlık camekânların süslediği parlak ışıklarla dolu o caddelerden geçmeyeceğim. Karanlıktan medet ummak, aydınlıktan uzak durmak zamanı… Artık düşünceler konuşmayacak, söylenmeyecek, açıklanmayacak. Sadece yaşanacak… Hep ümit edilen, o hayatı şekillendirecek, tüm geçmişim. Bozunarak, başkalaşarak… İşte o yüzden ben şimdi sırt çantamı hazırlıyorum, martıların bağrışmalarına kulak kesilip heyecanlanıyorum. Denizköpüğünün gelgitlerini duyarken sessiz kumsalda, eğer şimdi yola çıkmazsam, kalmak berbat ve kokuşmuş bir çürümeyle sonuçlanacak… Yola çıkıyorum! Hayalimi yaşayacak olan kırmızı babetli kızı bulmak için yola çıkıyorum. Hayalimi yaşamaya gidiyorum. Savunmasız, korkak fakat kararlı… Güçsüz nefesin, bir anlık ömrün gücü beni şehrin karanlık sokaklarına, kaldırımlarına vura vura sürükleyecek. Biliyorum… Ama bir gün papatyalarla dolu o kırlara ulaşacağım. Ormanlarımın kıyısında… Annemin bana çocukluğumda anlattığı şu masal gibi hayalini kurduğum, göçebe şehir kırlarında yer yer gözüken ve hiçbir zaman aynı yerde iki yıl kalmayan halktan esmer gözü kara kalaycı kıza Rüyalarımda yer verip hayalini kurduğum günün tan zamanları yollarda ne vakit rastlasam dönüp bakarım karanlık gecelerde duvara çizdiğim hayalini… ve onu bulacağım…gecen gece garip bir rüya gördüm: Önce gittim dedem e, dede bir rüya gördüm…anlat dedi dedem…çaktım tokadı yüzüne…gittim vardım ninem e, nine bir rüya gördüm…anlat dedi ninem…çaktım tokadı yüzüne…gittim vardım Çingen’e , :Çingene bir rüya gördüm…hayırdır anlat dedi Çingene..dedim Çingen’e bir dizimde ay gördüm bir dizim de güneş…Çingene dedi ay sevdiğin güneş geleceğin, git ara bul onu…sen güneşin kızı ve Çingene… Yeni yıl dönümü döngüsü geldi bu gün, hafızama kazınan…

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s