Yaşamın öyle anları vardır ki, uzayın yeşil çeperlerine yabanıl bakışlarını dikip uzun uzun bakar insan; çünkü karşısında, sanki bir hayaletin alaylı yuhaların duyar gibi olmuştur. Sendeler ve başını eğer, vicdanının sesidir duyduğu şey. En dayanılmaz acılar karşısında bile hayran olunası soğukkanlılığını koruyan yaratıcı, yeryüzü sakinlerine zararlı tohumları kendi bağrından işte böyle çıkartır. Kırlara, denize baktım; güneşe, gök kubbeye baktım; gerilemeyen graniti ayağımla iterek, ölüme ve kutsal öce meydan okudum kocaman bir yuhayla ve tıpkı bir kaldırım taşı gibi uzayın ağzına attım kendimi. Toprak ile düşerken bıraktığım vicdanım başının karşılaşması sonucu, acılı ve yankılı çarpışmayı işitti insanlar. Görünmez bir bulutun sırtında bir kuş yavaşlığıyla indiğim ve göğsümün derisi bir mezar kapağı gibi kımıltısız ve dinginken, aynı gün içinde işlemek zorunda olduğum bir üçlü şuça tanık olmaya zorlamak amacıyla düşümde, başı yerden aldığım görüldü! Elimde kafatasını kemirdiğim bir baş, giyotin sehpasının bulunduğu yere yöneldim. Üç genç kızın boynunun güzelim inceliğini satırın altına yerleştirdim. Ben, cellat, ömür boyu kazanılmış bir ustalıkla bıraktım ipi; ve, yanlamasına inerek, bana tatlı tatlı bakan üç başı kesti demir. Daha sonra kendi başımı koydum ağır usturanın altına ve görevini yerine getirdi cellat. Üç kez, yeni bir güçle, indi satır boyun kemikleri arasına; özdeksel iskeletim, özellikle de boyun köküm, üç kez tepeden tırnağa sarsıldı, tıpkı düşte yıkılan bir evin altında kalmışım gibi. Ölüm alanından uzaklaşmam için bana yol açtı şaşkın halk; dirsek vuruşlarımla, dalgalanan kalabalığımı açtığımı ve göğsümün derisi bir mezar kapağı gibi kımıltısız ve dingin, dipdiri, başım dik, dosdoğru ilerlediğimi gördü! İnsanı savunacağımı söylemiştim, bu kez; ama korkarım ki savunmam gerçeğin dile gelişi olmayacak ve bu nedenle, susmayı yeğliyorum. Bu ölçülülüğü minnetle benimseyecektir insanlık…
Lautreamont: