Bilmiyorsun,
ya da bildiğin kadar mı hâlâ, kitapların içinde uykuya kaldığın, günleri kuruttuğun gül gibi mi o oda; eski yazı masanla! Saçlarının fırçalı taraktaki döktüğün yer üzerinde; kalıntıları bile kalmamışken, temizlenmişken unutamadığım oda! Bu halde ve hâlâ, nasıl bilebilirsin ki! Söyleyeceklerimi.
Masada unuttuğun kopuk kopuk sonsuzluğu anlatır gözlerini!
Yeniden topladım, veryansınlar dağıttım.
Dün gece sabaha, göz kapaklarım ağırlaştı. Hiç uyumadan devam ettim soluk almaya. Gözlerim kapanmadı! Gözlerin daha dikkatli bakındım, uykusuzluk uyudu, ben ayıktım hâlâ!
Ağzı bozuk Şehir, tüm tarafım, bütün ağrılarım! Kıyametin güzeli, sonsuzluktu sonu,
kalbimin içinde ki surat!
İntihar mektubum!
İntikamını yuttuğum!
Kudurmuş açlığıma sövdüğüm!
Soğuyan yemek, içinde tozların yüzdüğü su, sakallı suratım, ters giyilmiş çorabım!
Tüketilen sigara dumanı, ağrıyan, eksile eksile ölüme kalan beden, unutulur insan, yalnız hayat!
Ve öfkem!
Büyü, haziran şehir, gözler de çoğaldı oda!