Hapishaneden Anneme Yazamadığım Mektup. Medet Kerim Berzek.
Rahmetli arkadaşım Orhan Tunalı’nın kutsal anısına.
Yıl 1996. İstanbul Bakırköy İncirli caddesi üzeri: yeni mahalleye giden yol girişi köşesin de ki çay bahçesin de.
”Kadınlar Neden Yazdıkları Her Mektubu Göndermezler?”
Darian Leader
Kitaba tüm dikkatimi vererek okuyorum.
Adapazarı Sakarya üniversitesinde okuyan arkadaşım, telefonda bana mektup yazdığını söyledi; önceki bir ay içersinde dört mektubu geldi halde, son yazdığı mektup göndermesi bir iki haftayı geçmişti.
O sırada yanıma yaklaştığını fark ettiğim; bir elinde beş altı tane beyaz kartonu rula yapmış ve diğer elinde ise yine dört beş tane altılı yarış bülteni var. Belliki gözleri az gören yaşlı bu adam birazda çekinerek, ince tiz ve çok net bir şekilde.
” Ne okuyorsunuz?”
“Kadınlar Neden Yazdıkları Her Mektubu Göndermezler.”
Gülümsedi.
” Neden yazdıkları her mektubu göndermezler?”
“Kitaptan anladığım kadarıyla; kadınlar kendilerini mektubun yerine koyarlarmış”
Biraz düşünüp bunun üzerine çok şaşıracağım bir şey sordu.
“Benim kızımla evlenir misin?”
Sesiz kaldım bu sevimli ihtiyara, sandalyeyi elimle işaret edip, masaya oturmasını buyurdum.
Artık makaranın ipleri bağlanmıştı. Hangi yöne sarılacaktı.
İlk söze başlayan kendisi
“Şiir sever misin?”
“Oldukça” cevabını verdim.
Ve sonra bana kendi yazdığı bir şiir’in ilk kıtasını okudu.
“Anne, sorma evlâdın nerdedir, ah! Nerdedir
Her günün bir yıl kadar uzadığı yerdedir.
Nur yüzünü görmüyor çelik teller perdedir
Teller göz göz teller yaş, teller al, anneciğim.”
Bu dizleri okuduktan sonra, ilk yazdığı şekliyle aynı manaya gelen; diğer dizeleri okumaya başladı.
“Yıllar değmeden geçmiş annem ruh ve cismime
Oğlun çocuk içimi çeker çeker ağlarım
Bir şeyimi kaybetsem dönüp dönüp resmine
O eksikliği anlatır bakar bakar ağlarım.”
Bu güzelde şiir’in dizelerini bana okuduktan sonra.
“Hangisi daha iyi?”
Bende şöyle yanıtladım onu.
“ İkincisi birincisinden daha güzel”
Şaşırmış güler yüz ifadesiyle.
“ Siz çok duyarlı birisiniz, verdiğiniz cevapta; bu güne kadar ilk defa duydum. Kötü demediniz biri ve ya ötekisi için.”
Kendisinin şiir’lerine bu şekilde yaklaşım göstermem, onun gözünde ilk başta anlamadığım bir tebessüm ve az gören gözlerinin ışıltısında, yüreklenip bana hayat hikâyesini anlatmaya başladı.
“ Gençliğimde büyük paralarla kumar oynayarak hatırı sayılır servet yaptım. Ailem, iki kızım beni pek fazla görmezdi; günlerce haftalarca bazen aylarca hiç eve uğramazdım. İhtiyaçlarından fazla para gönderir, nerde ne yaparlar pek haberim olmazdı. Bu durumumun devamı içersin de kızlarımın annesinden ayrıldım. Sonrasın da eşim zengin İstanbul beyefendisiyle evlendi; çocuklarımda sağlıklı bir aile içersin de büyüdüler. Rahmetli annem gençken beni; yatalak hasta olan akrabamızın evine gönderdi. Yeni alılan ilaçları bırakmamı, birde eksik olan ilaçlarında alınmasında paranın eksik kaldığını söylememi tembihledi. Akrabamıza durumu annemin bana söylediği gibi aktardım. Akrabamız bana.
” Yatağın altında para var bir tanesini al annene ver eksik olan ilaçları alıversin.”
Yatağı hafifçe kaldırdığımda beş tane beş yüzlük vardı; içlerinden iki tanesini aldım. Sonra bu beş yüzlüğü geri vermedim. O parayla kumarda hep kazandım. Rahmetli annem, durumu akrabamızdan farkına varmış, benim alıp almadığı sorduğunda- parayı aldığı söyledim. Üzerimde çok daha fazla para olduğunu bilen annem- af eder bakışla- saçlarım arasından elinin parmak taraklarını seğirtip; utançtan kızaran yüzümü, elinin ayasını sert parmak uçlarıyla çenemi her iki bir yöne sallayarak, ah! Oğul ah! Neden yaparsın.”
Biraz nefeslendikten sonra şiirinin ikinci kıtası okumaya başladı.
“Örgüsüne dayanmış başlar, asılmış eller
Sönüp gitti böylece kim bilir ne emeller
Söyle bir kez dokunsan ne söylemez bu teller
Gönül dedi: her tele dokun, çal, anneciğim”
Bu dizleri duyunca, kendimi hapishanenin parmaklıkları gibi hissettim.
İkinci si olan şiiriyle devam etti.
“Gündüzün âlem içinde gönlü örtük dolaşır.
Yalan gülüp kahrımı gizlemeye çalışır.
Gece rüyalarımda kucağına ulaşır.
Oh annem der derdimi döker döker ağlarım.”
“Rahmetli arkadaşım Orhan Tunalı, benim kızımla evlenir misin? Sorduğunda o vakitler elli iki yaşındaydım, Orhan Tunalı, kızı on attı yaşındaydı evlendik. Çok sevdi beni, evden çıktığım da kapı önünde ağlardı yanında olamadığım için. Kızım şimdi yirmi beş yaşında, annesi de evlendi.”
Şimdi anlamıştım neden kızıyla evlenmemi istediğini.
“ Şiirinin devamı var mı? “
“Var”
“Bulunduğum hücrede akşam bir mum yanınca
Üstün gelir hasretin bahta duyduğum hınca
O dem sen de dostlarla odanda toplanınca
Boş kalan köşelere bakıp dal, anneciğim.”
Hemen ara vermeden şiirin ikinci sinide devam etti.
“Ne bu olan işlerden bir kulu zanlı görür
Ne sıkılıp yumruğumu göklere doğru yürür
Baht sultanım önünde el pençe divan durur
Her zulmünü sineye çeker çeker ağlarım.”
Bu dizeleri bitirip nefeslendiği arasında ona “Şair ve Kumarbaz” dedim. Gülümsedi; beğenmişti ona böyle yakıştırma yapmamı.
“Burada demir kapılar bile dertli bir ozan
Ölüm haberlerinde geç açılan, güç yazan
Vakit burada gece hep, mevsim burada hep hazan
Ne güz bahar, ne de gün, ne hal, anneciğim.”
Şiirinin ilk dizesi evet evet tam da hissetiyim gibiydi; kendimi demir parmaklıklar yerine koyup dinliyordum. Şiirin ikincisiyle devam etti.
“Bana eden de benim anneciğim tabiplik
Gör ne zor halettedir kıymetinde gariplik
Kirpiklerim kan iğne, gözyaşlarım al iplik
Kendi söküğümü kendim diker diker ağlarım.”
Şiirinin her kıta arası nefeslenmesi sırasında, gözleri yaşlanır benim meraklı duyarlı dinleyişim; seksen bir yaşına gelmiş sevimli şair ve kumarbaz: ihtiyarla gün öğle saatinden akşam geç saate kadar her konudan sohbet ettik. Sohbet arasında şirinin devamını okuyordu.
Buyurun kulak misafiri olun şiirin devamına sizde.
“Beyaz güller düşünüp saçının aklarından
Geçsem güle ağlaya semtin sokaklarından
Sonra dizinde olsam, öpsem yanaklarından
Ah! Bu hayal, bu hayal, bu hayal, anneciğim.
Yok, yok artık ümit yok, yavrum diyen seslerden
O dövünen bakıştan, tükenen nefeslerden
Bari bu gerçekte, yol vermeyen kafeslerden
Beni rüyalarında sevip al, anneciğim.
Ayrı hicran olurken dış kapıda duruşun
Bir pusula gönderip isteğimi sormuşsun
Odamdaki kafeste gün dolduran o kuşun
Bildim, kanatlarından tutup sal, anneciğim.”
Şiirinin ikinci sinide, nefes verelim tamamlansın.
“Şiir hazin göndersem gönülcüğün üzülür
Göndermezsem meraktan güzel yüzün süzülür
Bu iki şık zihnimde tasarlanır bozulur
Mektubumu elinde büker büker ağlarım.”
Tanıştığımız o günden sonra birçok kere görüştük; on yıldan fazla oldu kızıyla tanışmadık. Hayatın örgüsünde birçok olay oldu Bakırköy huzur evinde kalmasını sağladık. Zaman zaman ziyaret ettiğim vakitler, bundan altı yıl önce iki bin altı senesinde, tesadüf denk geldi kızıyla tanıştım.
Çok sene önce babasıyla alakalı bir olaydan dolayı telefonla görüştüğümüz olmuştu. Arada sırada onunla ilgi bilgileri babasından alır konuşurduk.
Bu tesadüf karşılaşma zamanlaması denk gelmesindeki an için de, medet kerimin gözlerine baktım, yüz ifadesini izledim. Hüzün güzelliği içersinde mutluydu…
Üç ay önce ziyaretine gittim, görmek için, son ziyaret ettim yıl için de vefat ettiğini öğrendim…
İçlendim, ürperdim, hüzünlendim, anılar sarmalında dolandın durdum…
Güzelmiş be üstat.
Rabbim rahmet eylesin.