Leditbe:

Leditbe:
0 yorum var – 02 Nisan 2012 19:33
Hayat öyle garip sürprizler sunuyor ki insana! Bir bitişi yaşadığını sanırken yeniden başlangıcın içinde buluveriyorsun kendini. İstemesen de, kabul etmesen de yine de karmaşık, anlamsız ama bir o kadar da mecbur olduğun bir durumda bırakıyorsun benliğini.
Ruhun kabul etmese de mantığın ve vicdanın devam diyor sana.
Ne yaparsan yap kurtulamadığın dününü yaşıyorsun bu günlerinde.
Yarınına umutla bakmak isterken, hüzne boyanıyor ayaklarının altı…
Yerler gri, kahverengi, birbirine karışmış ve yansımanı görüyorsun mat ve cansız renklerin üzerinde… Sere serpe bir vicdan, aşk’a esir olmuş bir adam, şu baca, şu benim içim, ikisinden çıkan da aynı duman! Ha bir silah, ha iki cümle, vurulan, kaybolan hep bir insan! Ve dünya ve yalnızlık ve sen; hepsi, herkes, her şey yalan! Issız ize tüm ömrünü adayacak kadar vazgeçmiş, bekleyen misin? Ben gibi, hiç gibi… Çoktan gitmişsindir kendinden, habersiz… Yıldönümü sancılarına dönüşen eskiler, aralıklarla…
Ruhunu hedef alan, ağır ve sert darbelere dönüşeceklerdir.
Hep olduğu gibi, ezilerek, acıyla yeniden kalkacaksındır ayağa.
Belki katil olana dek büyüyecek göğsünün en yumuşak yerinde sakladığın sancı…
Belki de etinin bütünlüğü bozulduğunda, kaybettiğinde kendini,
Bitecektir, nefesine karışmış kat kat artmış ağrı… Ya da bunların hiçbiri olmadan,
Çoktan gitmişsindir kendinden, habersiz… Bir sevda yangını içinde huzura kavuşamayan ruhlar misali, sensiz çaresiz yüreğim. Şehrin arka sokakları gibi iddiasız yalnız sessiz sensizliğim. Ellerimi ellerine dokunamıyorum. Bu nasıl bir sancıdır biliyormuşsun? Uzanışta yatağına kapadığında gözlerini, bir resim çizebiliyor musun sen de karanlıkta? Hani ressam fırçasında gölgesi olmayan yağan yağmurdan sonra; ansızın çıkıp görünüp de kaybolan gökkuşağını. Güzel gözlü. Sevda ile ask ile özlem ile her günüm de sen olan dünya da; sorma seni neden bu kadar seviyorum. Anlatabilseydi anlatmaz mıydı iki cihan sairleri; askım diye başlayan her mısrasın da…
“Yumdum gözlerimi karanlıkta sen varsın.
Yumulu göz kapaklarımın içersindesin.
Şimdi orda her şey seninle başlıyor.
Şimdi orda hiçbir şey senden önceme ait değil.
Ve sana ait olmayan
Mavi mavi çiçek açmış dallara bakıyorum…”
N.H:R&C.E
Seni buluyor gözlerim, göz kapaklarımı her kapatış da ve her akıp giden zaman sana akıyor. Aktıkça zaman sensizliğin gününde; bilsen nasıl görensim var seni. Yağmurun ardındaki toprak kokusu yâda çağlayan ırmaklarındaki sevda köpükleri zamansız yağan nisan yağmur hasret sana özlem…Soğuk ama bir o kadar da içini yakan gri sıyrılıyor güz yaprakları renginden.
Benim diyor adeta, buradayım tek başıma, hüzün olmaya yeterim…
Kendimi çaresiz ve kimsesiz hissetmemek tek derdim, umutla yaşamaya da alışamadım zaten; bomboş kalan sonbaharın rengini alan yapraklarında…
“Huzursuz ruhum bu kendini hediye sanan hayatın karanlık çıkmaz sokaklarında dolanıp durdu hep bir umut ışığı için. Ruhumla beraber bende sürüklendim ateş böceklerinin peşinde. Kalbimin ay ışığı donukluğuma solgun sarı ışıklarıyla güneş sıcaklığı vermeye çalışan ateş böcekleri yetmedi güneşimi aradım hep. O bakamayacağım gözlerimi kamaştıran ışığı.
Önümü bile görmeden yürüdüm koştum kaçtım hep bu karanlıktan!”
Sözcüklerinin dile getirmediği anılar canlandı sen aklıma düştüğün zaman. Yine bir yıl dönümü döngüsünde; nasıl eski rengini bulur dalından düşen sarı yapraklar? Çok eskillerden kalmış tahta masa nasırları üzerinde çizilen özlem tablosu da seni düşünüyorum. Dalgalarla kabaran denizin derinliklerin de sevginin simgesi olan inciler; büyüyüp geliştiler sevginin sonsuz ufukların da ve binlerce kez sessiz sessiz sensiz seviyorum diyerek. Kıskandım! Yüzyıllardır kayıp antik kentin İndis harabelerinde; sert siyah İndis ağacından yontularak yapılmış küçük heykeller vardır; dişiliğin ve yeniden doğuşun döngüsünü hiç bozulmadan haber verir gelecek zamanlara. Evet, seni düşünüyorum ve sana yazıyorum, saçlarına taç yapıyorum yerden aldığım paslı mı paslı telle, kıymet bil; pasların içersinde nice zamanlar vardır eskimeyen; ben buna sevgi pası derim. “pas’landım bende sende” korkularımı yendim, daha cesaretliyim sana artık. Senin bildiğin ve benim bildiğim sana olan aşk’ımı itiraf ediyorum… Yağmurda beraber ıslanalım mı? Benim olan sensizliğim, bir sevda yangını içinde huzura kavuşamayan ruhlar misali, sensiz çaresiz yüreğim…
Seni buluyor gözlerim, göz kapaklarımı her kapatış da ve her akıp giden zaman sana akıyor. Aktıkça zaman sensizliğin gününde; bilsen nasıl görensim var seni. Yağmurun ardındaki toprak kokusu yâda çağlayan ırmaklarındaki sevda köpükleri zamansız yağan nisan yağmur hasret sana özlem. Sevginin değerini bu kelimeler kifayetsiz bırakıyor olsa da, ben sana yine uzak yabancı…
Geleceğini oluşturacak her yeni günün bir önceki günden daha güzel, isteklerine uygun ve seni mutlu edecek şekilde olmasını dilerim…“Beni unut dediğin de” zaman durur uzayın sonsuzluğun da…
Ya! Özür dilerim: yine kontrolsüz bir şekilde yazı gönderip duruyorum, lütfen af edin beni…
Lanet olsun bana, biz zat kendime: ve siz yine sessizliğe büründünüz bana karşı, ne çok düşündürüyorsunuz beni, kafamın içersin de ki düşüncelerden fotoğraf yapmayı kendime alışkanlık haline getirdiğim zamanların oluştuğundan beri ve sizin başkasına cesur korkaklığınız bana oluşunuz; ironi biçimde birbirimize benzediğimizin farkın damısınız? Gittikçe bana benzediğinize göre aynı geminin yolcusu olduğumuzu hala neden görmek istemiyorsunuz…
Orada işte tam da orada bir boşluk var. Ne yanını kapasam mutlaka yama ihtiyacı olan yer doğuyor. Altında bir boşluk var, ne koyarsam koyayım içine daha derine, en derine, en dibe ulaşmaya çabalıyor. Üstünde boşluk var, ne kadar çabalamam gerektiği konusunda hiç bir ipucu vermiyor. Her şeyi bırakıp sen adım atıyorsun boşluğa, ben atıyorum kapamak adına, düşüyoruz. Elleriyle içimdeki boşluktan tuttu gibi sözle başlıyordu şarkı, sonra kirpiklerinin keskinliğinden söz ediyordu. Öyle ya, kirpikleri hakikatten keskin oluyordu bazılarının birileri için. Refleks halindeki göz açıp kapayışlarının manaları oluyordu, kimi zaman göz kırparken kimi zaman gözlerini kaçırıyordu aynı hareketle. Ve her bir hareketi birisinin içinde çizikler atmaya devam ediyordu…
“İşte o an susmak gerekir, her zaman ki gibi sustum. Evet, hep kaçtım sessizliği seçtim sizi üzmek kendinizi kötü hissetmenize sebep olmak istemedim hiç bir zaman; ama umursamazlık da yapmadım. İtiraf etmek gerekirse: Yazılarınız güzel ilgi çekici; ama uzaklaşmanızı istedim, yazmadım, cevap vermedim, yazamazsınız diye; ama tam tersi etki yaptı bu sizde. Benimle ilgilenmez seniz sanırım sizin için daha iyi olacak:(“
Leditbe:

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s