“MİGROS kartınız var mı?”
“Olması mı gerek?”
“!Yüz elli beş bin.” (Gazoz)
Böyle başladı ilk konuşmamız.
Ertesi gün saat altı da Şok markete geldim.
Gazoz almak için.
Kasada duruyordu.
Kavuniçi renkte güzel bir kep in altın da dalgalı saçları.
Kep in arkasından çıkarmış.
Çok hoş gözüküyordu takmış olduğu zamanlarda.
Kasa ‘a geldiğimde Gazoz parasını ödemek için.
Gözleri cıvıl, cıvıl parlıyor bir önceki günden fazla.
“!Yüz elli beş bin.”(Gazoz)
“Teşekkür ederim.”
Bir sonra ki gün akşam Şok Market’e geldiğim de.
Takmamış kavuniçi renk kepi.
Gazoz ‘u alıp yöneldim parasını ödemek için kasa’ a.
“Kepinizi çıkarmışsınız?
“A,evet takayım değimli?”
“Saçlarınız çok hoş gözüküyor arkasından çıkardığınız da.”
“Yukarda içer de yemek yerken orda bıraktım.”
“Yüz elli beş bin.”(Gazoz)
“Teşekkür ederim iyi akşamlar.”
“İyi akşamlar.”
Ramazan ayının ortasını birkaç gün geçmiş.
Çalışmaya Şok Markette bu zaman da başlar.(1998)
Daha sonra ki günlerde, her gün
Şok Markete Gazoz almaya geliyordum.
“MİGROS kartınız var mı?”
“Vermediniz ki?”
“Buradan alabilir siniz iki yüz elli bin verdiğiniz de.”
O gün üzerim de Gazoz’u alacak kadar para vardı.
Beş bin de zam yapılmış yüz altmış bin olmuş Gazoz
“Yüz altmış bin.”(Gazoz)
“Yüz altmış bin?”
“Evet”
Cebimde o kadar para vardı ödedim.
O günden sonra artık her gün mutlaka ve mutlaka.
Şok Markete geliyordum en az gün de iki defa.
İşe geliş gidiş saatlerini öğrenmiştim.
O da benim Şok Market’e geleceğim zaman’ı biliyordu.
Bunu bilinçli olarak yapmıyor çünkü ben aynı saatler de geliyordum.
Kapıdan içeri girdiğim de ilk göz bakışı oluyordu.
Onu ilk gördüğüm andan beri yani ilk konuşmamız da bana.
“MİGROS kartınız var mı?”
Dediğin de gözlerin de ki pırıltı kalbimin ışığı oldu.
Ertesi günler devamlı Gazoz almaya geldiğim de.
Aklımdan şöyle düşündüm; hep Gazoz alıyorum.
O da benimle konuşmak için Çok Gazoz içiyorsunuz diyecekti.
Bende cevap olarak ona evet yazarken iyi gidiyor diyecektim.
Tabii bunu söyler.
Şiir, öykü vs… ilgilenip ilgilenmediğini öğrenmek için.
Ya da ortak bir arayış var mı? İkimizin için ilgisini çeken.
Bu gibi düşünceler içersin de günler geçiyor.
Onunla doğrudan konuşmuyordum.
“Çok Gazoz içiyorsunuz?
“Şiir Öykü yazarken iyi gidiyor, bunu söyleyeceğinizi düşündüm bende”
“Eh!”
“Evet”
“ Yüz elli beş bin.”(Gazoz)
“MİGROS kartı almak istiyorum”
“Bu gün bende kalmamış.”
“Derya sende MİGROS kartı var mı?”(yan kasa)
“Maalesef bu gün için kart kalmadı.”
“İyi akşamlar”
“İyi akşamlar.”
Beş bin lira nakit kasa indirimi yaptı güzel bir gülme ile.
Ertesi gün çalış tığım mağazadan her yarım saat de bir.
Dışarıdan Şok Marketin kasa yerlerine bakıp.
Mağaza’ a gidiş gelişlerim de beraber çalış tığımız.
Arkadaşım Yasemin
“Sen nereye gidip geliyorsun?”
“Söyle bakayım?”
“Söyle yemediğin bir kız değil mi?”
“Bir kız, ama kim olduğunu söyleyemem.”
“Giyim mağazasında çalışan şu sarışın kız değil mi?”
“Ben senin nereye baktığını biliyorum.”
“ Halk Bank camı yansıması da bakıyorsun öyle değil mi?”
“Yasemin ısrar etme söylemem.”
“Sen de biliyorsun ki hoşlandığım insanları bir sır gibi sakladığımı.”
(“Şu kitabı alayımda zamlanmasın?”
“Kitaplara zam gelmeyecek ki etiketi temizliyorum.”
Espri yaptığımı zannediyordum ama o bana dönüp yapmış olduğu işi tam olarak söyledi.
Gözlerinde ki o koyuluk ona öyle bir hava veriyordu ki; kapalı bir havada kara bulutların
Tonlarını barındırıyordu koyu mavi gözleri.
Ben o anda o gözlere vuruldum, çok anlamlıydı bakışları.İş çıkışı uğradığım Bakırköy Carusel Net kitap evi daha neşeli bir yer olmaya başladı benim için, her gün uğradığım bu kitap evi ve ayaküstü okuduğum,birçok kitap yarım bıraktığım sayfalarda kibrit çöplerini; kitabı alan yeni sahiplerine hediye olarak bıraktığım zamanlardı.
Daha sonra kitap raflarını dolaşıp felsefe bölümümden Scren Kıerkegaard umutsuzluk bir hastalık kitabını aldım.
Parasını ödemek için kasaya gelip kitabı uzattım, bir kitap’a bir bana bakarak.
“Ne bekliyorsunuz bu kitaptan?”
“Siz bu kitap’ı okudunuz mu?”
“Hiçbir şey anlamazsınız.”
“Kitap’ı okuduğumda tartışırız.”
Bana hiç cevap vermeksizin birazda şaşkınca, böyle bir kendi çıkışına sorumlu tutulması, ona bir cevap hakkı tanımamam aramızda ilk ciddi konuşma başlamış oldu.
Ondaki farklılığı görüyordum, bana ilk anda on altı yaşlarında bir kız olarak göründü, bende ona olduğundan fazla görmeyim daha basit yaklaşım gösterdim, otuz altı yaşında ben o ise on altı yaşında gösteriyordu.
Onun gerçek yaşını öğrene kadar çok farklı olduğunu görüyordum, onu izlemek hoşuma gidiyor, her gün geldiğim Net kitap evi daha zevkli olmaya başlamıştı, gelmediği günler merak ediyordum.
Neden gelmediğini…)
“Ada Pazar Elif i anlattın, sevdiğini söyledin.”
“Ben Elifi sevmediğimi söylemedim ki hala Elifi seviyorum.”
“Bu kız sempatik ve sevimli, onu gördüğüm her günüm anlam taşıyor.”
“ Görmeden yapamıyorum.”
“Belki de şu son zamanlar göremediğim Elif.”
“Her gün bu sempatik pırıltılı bakan gözler içimi ısıtırken.”
“Ondan almış olduğum sıcaklığı yaşamak için gidiyorum görmeye.”
“Bu soruları kendime sorduğumda şu sonuç varıyorum.”
“Hoşlanmıyorum dersem yalan söylemiş olurum.”
“Bu sadece Elif için de değil Selda için de geçerli.”
“Nen olduğunu bilmiyorum hep hayatımda aynı zaman da iki kişi oluyor.”
“Sadece yaşamımın bir dönemimde Ceyda ı tek kişi olarak bir sene yakın sevdim.”
“Şunu itiraf etmeliyim ki çok acı çektim içim sızladı, kadın nasıl sever?
“Bir kadın ruhu ile sevdim Ceyda ı hiç aldatmaksızın Erkek olarak.”
“Kolay, kolay yapılabilecek bir şey eğil böyle sevmek hele bir sene sürdüğü düşünüldüğünde.”
“Bu yüzden tercih ederken sevdiklerimi diğer kişi e bunu açıklarım.”
“Elif ve Selda söylediğim gibi.”
“MADONNA ya benziyorsunuz?”
“Kim ben mi?”
Sesiz kaldım bu hazır cevap bayana, aklımdan söyle geçiriyordum az önce evde internet üzerinden MSN de MADONNA konserini izlediğimi söylemeyi düşünsem de söylemedim.
Aradan geçen1983 den bu yana severim MADONNA ‘ı 50. yaşına basmaya sayılı günler var.
16 ağustos 1958 doğumlu yaşayan bir efsane benim için. Konserini izlerken tekrar Aşık olduğumu anladım. Kafamın içersin de bunlar varken Real Market kasa yerin de ilk defa görüp fark ettiğim güzel bir kız MADONNA da var olduğunu düşündüğüm bir kendilik hali.
Sadece bunla kalsa belki çok fazla önemsemezdim, MADONNA’ a benzediğini fark ettim.
Bunu ona söylemeliydim söyledim de. Bir kutu Doğuş Çay alıp kasa a yöneldim.
“Bir altı yüz elli, yeni lira.”(Doğuş Çay)
Sessizliğimi sürdürerek parayı verdim, ne düşünüyor kendi hakkım da sorusunu cevapsız bıraktım. Hiçbir şey söylemeden ayrıldım kasadan.
Ben ise böyle bir şeyi neden yaptığı mı düşünüyordum. Bu bir tesadüf mü daha önce de böyle bir Market kasiyer aşk ı yaşamış biri olarak bilinçli olarak mı bunu tercih ettim MADONNA?
Aradan geçen bu on yıl sonra neden şimdi tekrar bir Market kasiyer aşk ı başladı.
Evet, bunu ben bilinçli olarak tercih ettim, öyle olmasaydı sorusuna cevap verirdim.
Böylece onun dikkatini çektim, ilk konuşmamız etkileyiciydi.
Artık her ikimiz de birbirimizin ne yaptığına dikkat eder olduk sessizce.
Konuşmasak ta bakışlarımızla sessizce kendi payımıza anlam çıkarıyor birbirimizin dikkatini çekiyorduk birbirimiz Markette fark ettiğimiz sessiz oyunumuzun tiyatro su da başlıyordu.
İlk oyun kıskançlık oyunu, kasa yerine geldiğim de önüm de üç yüksek okul okuyan genç vardı kredi kartların da az kredisi sorun çıkarıyor kasiyer kızı güldürüyordu gençler arasın da güzel bir iletişim oluşmuş durumun keyfini çıkarıyorlardı, sorun çözüldü, sıra bana geldi.
Gençler ayrılmadan aralarında ki sohbetin devamını etmek için gençlerin beklemesini söyledi.
“İki bin dokuz yüz elli.”(Ekmek)
“İyi akşamlar.” Diyerek ayrıldım.
“İyi akşamlar.”
Gençleri sevdim araların da daha sonra ne konuştular merakımın konusu olsa da bu bir oyun.
Sıra bana gelmişti ne yapabilirdim kendim hakkım da ona nasıl bir fark ettirme oyunu.
İlk olarak birkaç kitap aldım ufak, ufak kendim hakkım da ona bilgi veriyordum. Kızların bu konuda ne kadar duyarlı olduklarını bilirim. Fark ettirmeden çözerler birçok şeyi anlarlar.
Ben öyle olduğunu düşünüyorum en azından, öyle değilse de zaten oyun biter.
Oyuna devam ettim, kendim hakkımda ona verebileceğim bilgi aslın da onun hakkında bilgi almak da birbirini dolaylı tanıma bir süreç güzel olan da bu değil mi zaten.
Kasa yerine geldiğim de önüm de bir çift üç film almıştı diğer ikisinin ne olduğunu hatırlamıyorum içlerinden biri Nazım Hikmet in filimi, bu tam bir fırsattı benim için.
“Güzel bir film Nazım Hikmet.”
Bunu çift olan’ a ortaya söyledim ve bu arada MADONNA a benzediğini düşündüğüm
Kasiyer kızın gözlerinde bir ışık belirtisi oldu söylediğimi bakışları ile onayladı bana bakarak.
“Daha önceden bu film sinema da oynadığın da gidemedim.”
Çift olana ortaya söylediğim bu sözüm e de bir cevap vermedim, aklımdan söyle geçti.
Duygusal bir gece geçireceksiniz anlaşılan arkadaşınızla ben bunları düşünürken kasiyer kıza bakıyordum göz ucu ile o bana sevinçli gözlerle bakarken evet; evet bende Nazım Hikmet i severim! Diyordu sessiz konuşmamız da.
“Bin altı yüz elli.”(Gazoz)
“İyi akşamlar.”
“İyi akşamlar.”
Dikkatimi çeken bir başka şey de boynunda takmış olduğu yuvarlak bir kolye idi şekli ilk anda fark edemediğim bir figür taşıyordu. İnternet üzerinden birçok sembol e baktım nedir diye bulamadım. Dövme yapan kişilerin albümlerini karıştırdım pek bir benzerini göremedim.
Aklımda bunlar varken.!!!