Yaşadığımız bu dünyaya anlam yüklemek tutkusuyla kelimeleri düşünüyordum geceniz ağrılı saatlerinde. Eskimiş arzusuyla yanıyordu yine parlaklığınla dolunay. Beni içine alan karanlık tarafı yüzün de düşüncelerime gelgit etkisini sunarak. Bundan sonra yazacaklarım sizi aydınlatacak sırına erişemediğimiz bilinmezlikleri. Yalnızlıklarımın buhranlı gecelerinde sırdaş olacağım sizlere, beni dinleyip dinlememek size kalmış, anlatacaklarım düşlerden ibaret olacak çünkü herhangi bir gerçeklikle ilgisi olmayacak olan anlatılar, sadece düşlerimden dökülecekler kurmaca roman içinde.
—sizi tanıdığımı sanmıyorum, siz de beni tanıyamayacaksınız! Uğraşlarınız boşuna olacak ölçüp biçmek için kendi varlığınızı. Soyut zaman güçleri sizi yanıtlayacak var olmadığınızı.
Hayır, belekten var olduğumuzu bilmiyoruz? Kemiklerden oluştuğumuzdan başka ne biliyoruz ki! Üstelik canlıda değiliz çoğu yüzyıllardır sıkıştığımız kayaların için de fosilleşerek geride iz bıraktığımız zamanlardan ne olduğumuzu bilmemizden başka. Susun bakınmayın birbirinize, aklınızın için de ki! Tuhaflıkları dinleyin, sizi kendi yok oluşunuzu şaşırtmayacaktır panteondan süzülen uzayın karanlık ölçümlerini bilen saf bilinciniz. Oraya sokmayın inancınızı oluşturan tuhaf yaratıkları. Kendi var oluşunuz boşluktur çünkü iplik iplik düğümlenen düşlerden oluştuğumuzu bilin ve hayal edin rüya görmeden. Siz var oluşun içinde bilinemezsiniz, inanmayın söylenenlere, bu büyük aldatmaca tuzaklarından kurtarın kemiklerinizi. Var olmadığınızın kanıtını göreceksiniz! Sizi var kılan sahteliklerin inancınıza hükmettiği sefaletinizin iç tutsaklığına düşürmeden yok olduğunuzu bilin. Bilin ki! Size anlam yükleyen kederleri bertaraf edin, var sayılan varlıklar kemiklerden oluşular çünkü. Siz ise nicedir yoksunuz, sizi var eden olmadığı gibi. İnanmayın var olduğunuza! Kendiniz olamadığınız gibi…